26 Mart 2019 Salı

ZİGHİR NEDİR?



Türk-Asya okçuluk kültürünün alâmet-i fârikası denebilecek “okçu yüzüğü”, kısa yayların çekilmesi için geliştirilmiş bir aksesuardır. Okçu yüzükleri için Türkler Farsça’dan aldıkları “zihgîr” (veya zehgîr), “şast” (veya “şest”) gibi tabirler benimsemişler ve kullanmışlardır. Memluk kaynaklarında “küştüvan”, yine Osmanlı öncesi Türkî kavimlerde “engüştvâne” gibi Farsça sözcüklerin kullanıldığı da bilinmektedir.
Türk, Moğol, Kore, Pers, Bizans okçuluk geleneklerinde birbirinden kolay ayırd edilemeyecek kadar benzer yapıda zihgîrler vardır. Yine de zihgîr yapısal özellikleri kültüre ve muhtemelen atış tekniğine göre değişiklikler göstermektedir. Yapımında boynuz, kemik, fildişi gibi organik malzemerin yanısıra; yarı kıymetli taşlar, kıymetli ve kıymetsiz metaller de kullanılmıştır. Bronz zihgîrler üzerinde genellikle kazıma, yarı kıymetli taş ve kıymetli metalden yapılmış zihgîrler üzerinde kakma tekniğiyle yapılmış süslemelere sıklıkla rastlanır.

Türk okçuluğunu canlandırmak için yola çıktığım 2004 yılında Türkiye’de zihgîr ile atış yapan tek kişi bile yoktu. Eski risâlelere ulaşmak maksadıyla Osmanlıca öğrenmeye çalışırken, çoktandır dikkatini Osmanlı okçuluğuna vermiş Batılı entellektüellerin konuyla ilgili yazdıkları eserleri de incelemeye başladım. Tek sorun, pratik her konuda olduğu gibi, teorik bilgiden pratiğe geçişte “bir bilen” in yol göstericiliğinin olmayışıydı. Türk ve İran kültüründe bu “yol gösteren”e “pîr” denir. Herhangi bir şeyin kendi kendine öğrenilebileceği kabul edilse de, bir yetiştiricinin olması tercih ve takdir sebebidir. Tam tersi de aşağılama vesilesi. İşte tam da bu yüzden, günümüzde Türkçe’de hâlâ yaşayan “nursuz pîrsiz” gibi tabirler vardır.

Teorikten pratiğe geçişteki ağrılı süreci kolaylaştıran bazı dostlarım oldu. Türkiye’de Cumhuriyet döneminin ilk (ve hâlâ tek doğru düzgün) kemangerini (yaycısını) yetiştiren Adam Karpowicz ve 30 yıldır Türk ve Pers okçuluk konusunda çalışan Bede Dwyer ile yaptığım yazışma ve münâzaraların çok büyük yararını gördüm. Bir diğer önemli destek, kendi geleneksel okçuluk kültürlerini ayağa kaldırma sürecinde 30 yıllık tecrübesi olan Macaristan’daki dostlarımdan geldi. Dr. Gabor Szöllösy’nin yanısıra, kendileri de başparmak çekişiyle atış yapan ve bildiklerini benimle cömertçe paylaşan Dr. Jenö Major, Sandor Paku ve Zoltán Forray’a teşekkür borçluyum. Zihgîrle atışın sırlarını çözmeye çalışırken, bir yandan da zihgîr morfolojisini anlamaya yönelik çalışmalar yapıyordum. Defalarca zihgîr yaparak, derme-çatma zihgîrlerin parmağımda yaptığı ve uzun zaman iyileşmeyen yaralanmalara katlanarak, yavaş yavaş atış sistemini ve zihgîr yapısını anlamaya başladım. Sevgili Sandor Paku’nun hediye ettiği bir zihgîr ve Adam Karpowicz’in üşenmeyip taa Kanada’dan gönderdiği zihgîr, önümü aydınlatan ve fonksiyonel prototipler yapabilmemi sağlayan modeller oldu.

Bu erken dönemde zihgîr yapımında izlediğim yöntem, daha sonra da benimseyip kullandığım, sonraki yıllarda aramıza katılan bir çok arkadaşımızın zihgîrini da yapmakta yararlandığım bir yöntemdi. Meslekî beceri ve bilgim sebebiyle kolay geldiğinden ve gerekli malzemenin zaten elimin altında olmasından olsa gerek, aslında dişhekimliği-laboratuar tekniklerinin amaca yönelik uygulanmasından başka bir şey olmayan bu yöntem, hâlâ kolaylığı ve hata affeder özelliği sebebiyle tercih ettiğim bir yoldur. Özetlersek bu  bir “model+ölçü+negatifin içinin doldurulması+tesfiye+cila” sürecidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder